1922 yılında mezar odasında bulunan en dikkat çekici eserlerden biri olan Tutankamun’un “altın tahtı”, MÖ 1325 civarına tarihleniyor ve günümüzde Kahire Mısır Müzesi’nde sergileniyor.
Altın Taht, 1922 yılında İngiliz arkeolog Howard Carter tarafından firavun Tutankamon’un mezarının arkeolojik kazıları sırasında keşfedildi. MÖ 1330’dan 1323’e kadar hüküm süren firavunun mezarı, Mısır Krallar Vadisi’nde soyulmamış olarak günümüze ulaşan nadir mezarlardan biri.
Altın taht, statü ve zenginliğin yanı sıra gücün de sembolüydü. Tutankamon’un yüksek güçte, varlıklı ve aynı zamanda antik Mısır toplumunun önemli bir parçası olduğu gerçeğini pekiştiriyordu.
Mükemmel bir işçilik sergileyen taht, ağırlıklı olarak ahşaptan yapılmıştı ve tamamen saf altın bir tabaka ile kaplıydı. Ayrıca kısmen gümüş kısımlar da bulunan taht, yarı değerli taşlar, sırlı seramik ve renkli camla süslenmişti. Yaklaşık 1 metre boyunda ve ketene sarılmış olan tahtın ayakları, aslan ayağını andıracak şekilde oyulmuştu.
Tahtın ön yüzünde Tutankamon’un yaşamından örnek bir sahne tahtın ön tarafında görülüyor: Aten’in ışınları altında genç firavun rahat bir pozisyonda otururken, eşi Ankhesenamun onun omuzlarını parfümle ovarken temsil ediliyor. Firavunun başında bir taç ve boynunda kalın bir kolye, kraliçenin başında ise güzel bir çelenk bulunuyor. Her ikisinin ayağında ise nişanın bir sembolü olarak altın birer bilezik görülüyor. Kral ve kraliçenin bedenleri renkli camlarla işlenirken, gövdeleri ise beyaz keteni taklit eden gümüşle temsil ediliyor.
Tahtın iki kolunun ön tarafı iki aslan tarafından korunurken, geri kalanı iki kanatlı kobra şeklinde ve kralın adını korudukları çift taçla taçlandırılmışlar. Akbabanın kanatları sonsuzluk işaretini çevreliyor. Sağ koldaki sembol firavunun orijinal adı olan Tutankhaten’i gösterirken, soldaki sembol Tutankhamun’un yenilenmiş adını gösteriyor.
Tahta, “Dokuz Yay” olarak bilinen Mısır’ın kuzey ve güney düşmanlarının sembolik resimleriyle oyulmuş, alçı ve altın varakla kaplı ahşap bir tabure eşlik ediyor. Antik Mısır’ın düşmanlarını temsil eden bu tabure, otururken firavun tarafından sembolik olarak çiğnenir. Hiyeroglif bir metin bu ikonografiye açıklık getiriyor: “Tüm büyük yabancı topraklar senin sandaletlerinin altındadır.”